Bir terbiye okulu olan tasavvufu iyi kul olmak isteyenler bulur, izni ilahi ile..
Tasavvuf baştan sona kadar edeptir. Bu edeb, ilâhi emir ve yasaklara teslimiyeti, Peygambere tabi olmayı gerektiren bir edeptir. Allahu Tealâ'ya edeb muhabbetle, Peygamber'e edeb ona uymakla olur. Yani tasavvufî hayat, Allah ve Peygamber sevgisini tahsil etmektir. Çünkü kişi neyi severse, o sevdiğinin emrine teslim olur. Arifin biri buyuruyor: “Ben o kimseye şaşarım ki, başkalarından utanarak o çirkin işi yapmaz ama Allahu Tealâ kainatın yaratıcısı olarak her şeyini görür de, O'ndan utanmaz.” Allah'dan utanan, herkesten utanmış sayılır.
Dinî hükümlere uymak, Allah'ın azametini artırmak veya mülkünü genişletmek için değildir. Allahu Tealâ'nın kullarını ibadet ve taatla sorumlu kılması, her bir ibadetin hikmeti olduğundan ve menfaatinin yine kula ait olmasından dolayıdır. Nasıl bir doktor, hastasına “bu hastalıktan kurtulmak istiyorsan ilaçlarına ve perhizine dikkat et” der ve o hasta buna riayet etttiğinde menfaati kendisine olursa, ilâhi emirlere uymanın da kula binlerce menfaati vardır. İnsan tasavvufî hayata girince, bu menfaatleri gözleriyle görür. Evliyaya muhabbet enbiyaya muhabbeti, o da Hakk'a muhabbeti doğurur. Dolayısıyla Allahu Tealâ ve Peygamber'e uymak da ilâhi emirlere uymayı tatlı hale getirir ve kolaylaştırır.
Tasavvufun en büyük faydası, ibadetleri severek yaptırdığı için kolaylaştırmasıdır. Tasavvuf insanda muhabbeti hasıl eder. Evinizde itaatsiz çocuklarınız, hanımınız, gelininiz ya da kocanız varsa, onların itaatkâr hale dönüşmesi, Allah muhabbetini eve sokmakla mümkündür. Böylece kavgalar biter, ülfet ve ünsiyet peyda olur, rızkınız da bollaşır.
İnsanların yerine getirmesi gerekli olan dini hükümler zahirî ve batinî olarak iki kısma ayrılır. Fertlerin vücudunu ve maddi alemini ilgilendiren hükümlere zahirî hükümler denir. Bunlar da emirler ve yasaklar olarak ikiye ayrılır. İlâhi hükümlerin kalp ile ilgili olan hususları batinî hükümler kısmına girer.
İnsanların çoğu kalp ile, ruh ile, letaif ile ilgili olan batinî amellerden habersizdir. Mesela ihlâsı kazanmak, rızayı beklemek, huşuyu bilmek, tevekkül etmek, vakar ve metanet sahibi olmak gibi... Bütün bunlar peygamberlerin ahlâkıdır. Peygamberlerin insanlardan üstünlüğü bunlarladır.
Tasavvufî hayat, batinî vazifeleri yerine getirmekle zahirî amelleri kâmil kılar. Allahu Tealâ, Mümin Suresi'nde ibadetlerde huşuyu emretmiştir. İbadetler imanın kemale ermesi içindir ve imanın kemali de Hakk'a tevekkül, teslimiyet ve O'na ibadettir. İbadet etmek kadar insanı Allah'a yaklaştıran bir nimet yoktur. İbadet sabrı gerektirir. Sabır ise kalbin olgunluğudur ve peygamber ahlâkıdır.
Mehmet Ildırar
Bu haber 4871 defa okunmuştur.