Şeytan bazen de takva adı altında, amelin en iyi suretini araştırmaya sevk ederek vesvese verir. Takva zannıyla, bu hali ona kadar şiddetlendirir ki, kişi amelin daha evlasını ararken, bilmeden harama düşer.
Mesela, gusül abdesti alan bir kimsenin, suyu fazlaca kullanıp israf etmesi haramdır. Hatta peygamberimiz(S.a.v) “akan bir nehirde de abdest alsanız, suyu israf etmeyin” buyurmuştur. Vesveseli kişi, takva zannıyla “aman guslümde eksiklik olmasın” diyerek, suyu haddinden fazla kullanır ve amelin en iyi suretini ararken israf ile harama düşer.
Yada açlıktan ölmek ile karşı karşıya kalan birisinin, ölmeyecek kadar haram yemesi vaciptir. Domuz eti dahi olsa, ölmeyecek kadar yemelidir. Eğer haramdan yemez ve ölürse, günahkar olmuş olur. İşte şeytan amelin evlasını arayan ve bu durumunun fıkhi hükmünü bilmeyen böyle bir kişiye gelir, “haram yiyeceğine, Allah için açlıktan öl” diyerek, sözde takva altında onu harama düşürür….
Yada bir kişide gusül abdesti almayı gerektirecek bir hal vukua gelse, önce gusleder ve sonra namazını kılar. Ama eğer üç millik alan içinde su yoksa, yada suya ulaşamıyorsa, toprak ile teyemmüm abdesti alarak, namazını öylece kılar. Namazını kazaya bırakmaz. Şeytan bu durumda olan ve bu fıkhi hükmü bilmeyen birisine gelerek “guslün yok, bu halde namaz kılınır mı? Allahın huzurunda durulur mu?” diyerek vakit namazını kılmasını engeller ve namazını kazaya bıraktırır. Kişi amelin evlasını ararken, namazını kazaya bırakarak harama düşer.
Şeytan, amelin evlasını, takva zannıyla aratarak harama düşürebildiği gibi, bazen de sünneti aratarak, kişiye bir vacibi terk ettirir.
Mesela: ilimler ikiye ayrılır;
1-) Farz-ı ayın olan, yani her Müslümanın bilmesi gereken ilimler. Herkesin namazını kılacak kadar Kuran bilmesi ve farz ibadetlerin eda şekillerini öğrenmesini bu kısma misal gösterebiliriz.
2-) Kısım ilim ise; Farz-ı kifaye; yani, bazılarının bilmesiyle, diğerlerinin, bilmeme mesuliyetinden kurtuldukları ilimlerdir. Tıp, coğrafya, kimya, fizik gibi ilimler bu sınıfa dahildir. Bunların öğrenilmesi sünnet olup, farz-ı kifaye derecesindedir.
Buna karşılık; bir kadının örtünmesi ve cilbabını giymesi, farz-ı ayındır. Yani her kadının üzerine farzdır. Eğer kadın, cilbabını çıkarmadan sünnet ilimleri öğrenebiliyorsa, öğrenir. Ve bu da güzeldir . Ama eğer, sünnet ilimleri öğrenebilmesi için, kendisine farz olan cilbabını çıkarmak zorunda kalacaksa, o zaman farz-ı ayını, sünnete tercih eder. Yani cilbabını terk etmez, o ilimleri terk eder.
İşte şeytan bu noktada o kişiye vesvese verir ve der ki: “Bu ilimleri de hak namına öğrenmelisin, makam, mevki ele geçirerek ileride İslama hizmet etmelisin, bu ilimleri hep başkaları mı öğrenecek?” Bazen şeytanın bu vesvesesine, niyeti halis ama meselenin fıkıh boyutunu bilmeyen bir büyüğün sözü de yardım eder ve neticede o kişi cilbabını çıkartarak sünnet ilimleri öğrenmeye gider. İşte bu kişiyi, bu noktada şeytan aldatmıştır, sünnet peşinde koştururken, daha kıymetlisini, farzı terk ettirmiştir… Şeytanın bu vesvesesinin örneklerini çoğaltmak mümkündür. Bizler bu kadar misalle yetinerek şeytanın bu vesvesesinden kurtuluş çaresine geçiyoruz.
Demek ki şeytan, amelin daha iyisini aratmakla harama düşürmek ve sünneti aratarak, vacibi terk ettirmek istemektedir. O halde bu vesvesesinden kurtulmanın çaresi; Allahın dinini hakkıyla öğrenmek, neyin haram, neyin helal, neyin farz, neyin vacip, neyin takva ve neyin ruhsat olduğunu bilmektir. Zira şeytan, kişinin cahilliğinden ve bilgisizliğinden istifade ederek, takva zannıyla onu harama düşürmektedir. Neyin takva olduğunu öğrendiğimizde, şeytanın bu vesvese kapısını kapatmış, takvayı ararken harama düşmemiş, sünnet peşinde koşarken, vacibi terk etmemiş oluruz.
Şeytanın bu vesveseyi sadece bilgisiz kişilere atabildiği, alimlere ise bu cihetten yanaşamadığını ifade eden bir kıssa ile bu bölümü tamamlayalım:
Allah dostlarından birisi, şeytanı caminin kapısında beklerken görmüş. Ona sormuş: “Ey iblis, cami kapısında ne beklersin?”
Şeytan şöyle cevap vermiş: “içeride namaz kılan şu adamı görüyor musun, ona vesvese atacağımda, yanında uzanmış, uyuklayan adamın uyanarak kalkıp gitmesini bekliyorum.”
Allah dostu ona tekrar sormuş: “Niçin namaz kılan adama vesvese vermek için, yanında uyuklayan kişinin gitmesini bekliyorsun?”
Şeytanın cevabı şöyle olmuş: “Namaz kılan kişi cahildir, uyuyan kişi ise alim. Şimdi beni namaz kılan kişiye vesvese atsam, O, yanındaki alimi uyandıracak ve vesvesem ile ilgili ona soru soracak. Cevabını öğrendiğinde de vesveseden kurtulacak. Netice de benim hilem boşa çıkacak. İşte uyuyanın gitmesini bekliyorum ki, hilem boşa çıkmasın.”
İlme Davet
Bu haber 5073 defa okunmuştur.