Şimdi size bazı kelimeler söyleyeceğim. Sizler, kelimeyi işittiğinizde ilk aklınıza gelen şeye dikkat ediniz!... Gece… Siyah…. Doğu…Yaz….
Muhtemelen aklınıza, geceyi işittiğinizde gündüz… siyahı işittiğinizde beyaz… doğuyu işittiğinizde batı… ve yazı işittiğinizde de kış gelmiştir. Yani söylenen kelimelerin tam zıttını hatıra getirmişsinizdir.
Bunun sebebi şu kaidedir; hariçte uzaklık sebebi olan zıtlık, hayalde yakınlık sebebidir. Yani hakikatte, gece ile gündüz, siyah ile beyaz, doğu ile batı ve yaz ile kış arasında son derece uzaklık vardır. Ve bu zıtlar gerçekte asla bir araya gelemezler. Ama hayal, zıtları bir araya getirmektedir ki, buna; bir fikrin, başka bir fikri çağrıştırması manasında “tedai-yi efkar” denilir.
Tedai-yi efkarın sebebi; eşya arasında bazı gizli münasebetlerin var olmasıdır.. Hatta hiç ümit etmediğimiz şeyler içinde bu münasebet ipleri bulunur. Bu münasebetler, ya bizzat bulunur veya hayal meşgul olduğu sanata göre o ipleri yapmış ve onları birbirine bağlamıştır. İşte bu sebepten; bazen mukaddes bir şeyi görmek veya düşünmek, çirkin bir şeyi hatıra getirir. Kişi namazda iken veya dua ederken yada ilahi huzurda bir ayeti tefekkür ederken, şu tedai-yi efkar kişiyi tutup, en uzak melayani ve rezil işlere sevk eder.
Hem bazen kalp yorulur, fikir kendini eğlendirmek için rasgele şeylerle meşgul olur. İşte şeytan bu anda fırsat bulur, pis şeyleri önüne serper ve sürer. Şeytan, vesvesenin bu madenini çok işlettirir.
Bu vesveseden kurtulmanın çaresi ise; asla telaş etmemek… “ne kusur ettim” diyerek araştırmayla meşgul olmamak ve hayalin pis şeylerle meşgul olduğunun farkına vardığımızda hemen tefekküre dönerek, kaldığımız yerden devam etmektir. Zira üzüldükçe ve ehemmiyet verdikçe o zayıf hatırlama ve çağrışım, artık kuvvetlenir ve Hayalin bir hastalığı olur.
Hem bilmeliyiz ki, bu, kalbin bir hastalığı değildir. Ve bu nevi hatıralar, genelde ihtiyarsızdır, kişinin iradesini pek dinlemez. Bu yüzden mesuliyeti de yoktur.
Hem tedai-yi efkarda sadece yakınlık vardır, temas ve birbirine karışmak yoktur. Onun için fikirlerin keyfiyetleri birbirine sirayet etmez, birbirine zarar vermez. Nasıl ki, şeytan ile melek ilhamlarının kalpte yakınlığı var, ve nasıl ki, iyiler ile kötülerin birbirine yakınlıkları ve bir meskende durmaları zarar vermez. Aynen öylede fikirlerin birbirini çağrıstırması sebebiyle istemediğimiz pis hayallerin, nezih fikirlerin içine girmesi de zarar vermez. Ancak kasten olursa veya zarar gördüğünü zannederek fazla meşgul olsa o zaman zarar görür.
Şimdi bu vesvesede şunları öğrendik:
1- Hariçte uzaklık sebebi olan zıtlık, hayalde yakınlık sebebidir.
2- fikirlerin birbirini çağrıstırması sebebiyle mukaddes bir manayı tefekkür ederken bazen çirkin bir mana hayale gözükebilir.
3- Kalbin yorulduğu ve fikrin kendini eğlendirmek için rasgele şeylerle uğraştığı bir anda, şeytan pis hatıraları önüne serebilir.
4- Bu hatıralar kalbin bir hastalığından dolayı değildir ve ihtiyarsız olarak akla gelir.
5- Kişi bu tür hatıralardan –kasten yapmadıkça- mesul olmaz.
6- Mukaddes manalar ile pis şeyler birbirine bulaşmaz, aralarında ne temas vardır, nede sirayet.
7- Eğer kişi bu pis hayallerden zarar gördüğünü zannederse, yada onlardan kurtulmak için uğraşırsa, işte o zaman zarar görür. Zaten şeytanın istediği de budur. Zarar gördüğü zannı ile ümitsizliğe düşürmek, Ya da kurtulmaya çalıştırarak o zayıf hatırayı kuvvetlendirmektir.
8- Bu vesveseden kurtulmanın çaresi: asla telaş etmemek… “ne kusur ettim” diyerek tetkikle meşgul olmamak ve hayalin pis şeylerle meşgul olduğunun farkına vardığımızda hemen tefekküre dönerek, kaldığımız yerden devam etmektir.
İlme Davet
Bu haber 4818 defa okunmuştur.