Allah'ın Resulü yoldaşlarından bir takım insanlarla Ukaz panayırına doğru gidiyordu.
Cinlerin istihbaratının ne denli güçlü olduğunu anlatan ve metafizik istihbaratın fiziksel istihbarat tekniklerinden daha hızlı ve etkili sonuç verdiğini gösteren "asrı saadetten" olayları okuyacaksınız!
Allah’ın Resulü yoldaşlarından bir takım insanlarla Ukaz panayırına doğru gidiyordu.
Cinnîlerin gökyüzünden haber almasına bir engel girmişti. Üzerlerine kıvılcımlar atılmıştı. Bunun üzerine Cinnîler kendi topluluklarına geri dönmüşlerdi. Toplulukları onlara, “ne oluyor” dediklerinde, demişlerdi ki bizimle gökten gelen haberler arasına bir engel gerildi. Üzerimize kıvılcımlar yollandı. Bunun üzerine kavimleri onlara demişti ki; “sizinle gökyüzünden gelen haberler arasına bir engelin girmiş olması yeni meydana gelen hadise yüzündendir. Hadi varın dünyanın doğusunu, batısını gezin. Sizinle gökyüzünden gelen haberin arasına giren engeli görün...”
Bunun üzerine onlar kendileriyle gökyüzünden gelen haberlerin arasına giren engeli bulmak üzere doğuda batıda dolaşmaya başladılar. İşte Tuhame yönüne yönelmiş bulunan o gruplardan birisi Ukaz panayırına doğru Nahle'de duran peygamberin yanına geldi. Hz. Peygamber dostları ile birlikte sabah namazını kılıyordu. Kuran sesini duyunca ona kulak verdiler.
Dediler ki vallahi bizimle gökyüzünün haberi arasına giren engel budur. İşte oradan kavimlerine geri döndükleri zaman şöyle dediler: «Ey kavmimiz bizi doğru yola ileten acayip bir Kuran dinledik ve ona inandık.
Ve biz Rabbimiz’e kimseyi ortak koşmayacağız.” Bunun üzerine yüce Allah sevgili peygamberine şu âyeti kerîmeyi inzal buyurdu : «De ki : Bana vahyolundu ki cinlerden bir taife Kuran'ı dinledi. “
Sevgili Peygamberim Serisi, Cilt 5'de anlatılan bir başka olayda şöyledir;
Safa Tepesin'i görüyoruz.Bir gurup insan,toplanmış bir puta tapınıyor ve yalvarıyorlar.Ey tanrımız bize bol nimetler ver,şöyle şöyle kötülüklerden koru gibi. Taptıkları put Velid'in. Yani öyle garip bir tanrı ki bir de sahibi var. Peygamberimizin hizmetçisi Abdullah İbni Mes' ud hazretleri de orada ve onları uzaktan seyrediyor...koca koca adamlar,kendilerinden geçmiş halde putun önünde tuhaf hareketler içindeler. Ayin yapıyorlar. Gülünç ve insan haysiyeti için iğrenç manzara. Ahmaklığın en net karikatürize edilmiş tablosu; küfrün tiyatroluk fotoğrafı.
Abdullah ibni mes'ud, radıyallahü anh, birden efendisini görüyor. Evet O geliyor;büyük kurtarıcı ahenkli adımlarla yaklaşıyorlar.Tehlike,tuzak,ihanet onları durduramıyor.O, mübarek elleri ile dalalet perdesini aşağı çekip şu zavallı mahlukları, küçüklükten insanlık seviyesine yüceltmek;yani müslüman olmalarını gerçekleştirmek için büyük davetini bir kere daha tekrarlayacak.Ne derlerse desinler,tavırlar, kabulleri,öfkeleri hangi çap ve hangi buudda olursa olsun davet tekrarlanacaktır...
Efendimiz,başlarında, adamlar,ürkek,şaşkın ve küstah. Emir, en çarpıcı kelimelerden kurulu bir davet cümlesi:
-Ey Kureyşliler "La ilahe illallah" deyiniz!...
Küfrün beyninin tam ortasına indirilen bir balyoz. Yani: Yanılıyorsunuz, Halık'ınız olan ilah, Velid'in bu tahta parçası değil; ezeli ve ebedi olan Allah'dır. Mesajın anlamı bu. Söz, müşriklerin arasına bir dinamit gibi rüşmüştür. Gururları yaralandı ve nefsleri kabardı.. Velid başı çekiyor. Ebu Cehil'e dönerek:
-Ne dersin şunu bir güzel mahçup edeyim mi?
-İstediğini yapmakta serbestsin!
Velid, bir tırmarhanelik tip gibi putunu boynuna asarak Resuller sultanı'nın karşısına dikildi. Mağrur ve edepsiz:
-Sen bize her zaman ne diyordun? "Allah, insana şah damarından daha yakındır" değl mi? Bak işte benim tanrım bana ne kadar yakın. Herkes onu görmekte, Peki senin Rabbin hani? Haydi sen de onu göstersene!
Sevgili Peygamberimiz, bu sersem mantıklı çok bilmişe karşılık vermeyi lüzumsuz gördüler. Velid, bir cevap alamayınca savaştan gelen mağrur bir kahraman edasıyla yoldaşlarının arasına döndü. Putu tekrar karşılarına dikerek, ayini sürdürdüler... bu defa dilekleri kan kokuyordu:
-Ey tanrımız! Şu Muhammed'in ettiği yetti artık. bak sana bile sataşıyor. Herhaled onu öldürmekten başka çare kalmadı. Bu dileğimiz için bize yardımcı ol...
Peygamberimizi, Velid'in kuru ağaç parçasına ispiyonlayan putperestlerin sözleri bitince bir kafir cinni, nice zamandır beklediği fısatı bulur bulmaz hemen bunu kullandı. Putun içinden "izin veriyorum. Katledebilirsiniz. Ben de yardımcı olurum" diye sesler işitilmeye başlandı. Kafirler, şaşkın ve sevinçli. Şaşkınlar, çünkü tanrılarından daha evvel bir şey duymuş değiller. Sevinmelerinin sebebiyse yakarışlarının güya kabul görmüş olması. Hace-i Kainat ve mübarek hizmetçileri de putun dediklerini duydular. Efendimiz, Abdullah ibni Mes'ud'u da alarak üzüntülü bir halde geri döndüler. Abdullah ibni Mes'ud, radıyallahü anh, ancak eve vardıklarında sormaya cesaret edebildi:
-Ya Resulullah puttan gelen sesleri siz de işittiniz mi?
Aziz Peygamber, sallallahü aleyhi ve sellem, meyus bir halde iken daha evvel böyle bir sualle incitmek istememişdi.
-Evet; O, putların içine girerek halkı Peygamberlerin katline teşvik eden bir cinnidir. Ama daha evvel hangi cinni bunu yaptıysa sonunda helak olmaktan kurtulamadı.
.........
Aradan epeyce zaman geçmişti. Bir gün Sevgili Peygamberimiz, Abdullah ibni Mes'ud'la birlikte oturuyorlar. Aniden bir selam işittiler. Peygamberimiz selamı aldı ama hizmetçileri kimseyi göremiyor. Oratılakta olan biri yok. Abdullah ibni Mes'ud radıyallahü anh'ın şaşkınlığı devam ederken insanların ve cinnilerin Peygamberi, sallallahü aleyhi ve sellem, meçhul sese sordular:
-Gök ehlinden misin, yer ehlinden misin?
-Cinniyim.
-Niçin geldin?
-Musır isminde bir kafir cinninin bir putun içine girerek müşriklerin zatı alinize ziyan vermesi için onları teşvik ve tahrik ettiğini ve sizin de bundan üzüldüğünüzü işittim. Haberi aldığımdan beri bu dinsizi arıyordum. Nihayet O'nu yine Safa Tepesi'nde yakaladım; ve bir kılıç darbesi ile canını cehenneme yolladım... Yarın aynı tepeye gelerek müşrikler, putlarına tapınırken onları hak dine çağırmanızı istirham ediyorum. Siz, onları Allah yolunda davet ederken ben de Velid'in putuna girer ve sözlerinizi tasdik ederek sizi ve islam dinini överim. Böylece dostlarınız sürurlanır; düşmanlarınız üzüntüden kahrolur...
-İsmin ne senin?
-Semhec.
-Sana aha güzel bir isim vermemi ister misin?
-Hangi ismi ya Resulallah?
Sevgili Peygamberimiz:
-İsmin "Abdullah" olsun, buyurdular:
Cinni, kendisine bir peygamberin hele son ve en büyük Resul'ün bizzat ad vermiş olmasına o kadar çok sevindiki.
Peygamberimiz ve İbni Mes'ud, radıyallahü anh, ertesi sabah Safa'ya gittiler. Puta tapıcılar orada ve putlarına kulluk etmekle meşguller... Allah'ın Resulü onları tekrar tevhide ve islam dinine çağırıyor. Efendimizin sözleri üzerine kafirler, inat ve nisbet olsun diye putlara secde ederek yalvarmaya başladılar:
-Ey tanrımız bize Muhammed'i ve O'nun dininin kötülüğünü anlat; O'nu mahcup et!
Puttan sesler gelmeye başladı. Ses, efendimizi öven bir kaside okuyor. Şiir bitti. Bu defa islamiyeti düzgün bir arapça ile methetmeye başladı. Abdullah, vazifesini çok güzel yapıyordu.
Güruh, önce şaşırdı sonrra gazaba geldiler. Bu nasıl tanrı ki Muhammed'i yüceltiyor. O'nu şiirler ve güzel sözlerle kendilerine övüyor?
-İşte bu da Muhammed'in ayrı bir sihri!
...der demez tanrılarını paramparça ettiler. Hakaretlerle iki cihan sultanına yöneldiler!!!
İnsanlığın en metin ve en sabırlısı, şu bir çift sözden gayri hiç bir şey demediler:
-Ey kureyşliler siz bana böyle diyorsunuz ama; ben sizin peygamberinizim!
Bunak yaşta bir putperest, ucu sivri demirli bir değneği sevgili Peygamberimiz'in mübarek karnına saplamak üzereydi ki ihtiyarın "kütt" diye eli kırıldı... Sürü, şaşkın halde donup kaldı. Peygamberimiz ve hizmetçisi aralarından geçip gittiler.
Derleyen M.A.H.
Bu haber 7972 defa okunmuştur.