Araştırmacı Yazar Hakan Yılmaz Çebi Web Sitesi
ANASAYFA SİTEDE ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE SORU SORUN? İLETİŞİM

HAZIR KITA

HABER ARA


Gelişmiş Arama

EN ÇOK OKUNANLAR

SOSYAL PAYLAŞIM

DESTEK

DİN VE VATAN

BÖLÜNMEYE KARŞI UYANDIRAN SİTE..
"Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun." (Al-i İmran -104)

www.reddiyeler.com
Sahte Mehdiler ve Yalancı Mesihler!

Sahte Mehdiler ve Yalancı Mesihler!

Tarih 18 Mayys 2010, 03:26 Editör

Sahte Mehdiler ve Yalancı Mesihler!

Ahir zaman fitnelerinden ve Altın Çağ  öncesi alametlerinden birisi ve belki en tesirli ve tehlikelisi de, yalancı Mesih'lerin ve sahte Mehdilerin ortaya çıkmasıdır. Bu konudaki hadisleri ve Kur'an'i işaret ve haberleri ciddiye almak ve Bediüzzaman gibi çok önemli zatların ikazlarına kulak asmak; hem inancımız, hem de ihtiyacımızdır.

"Her biri Allah'ın Resulü, (elçisi ve görevlisi) olduğunu iddia eden "otuz"a yakın yalancı zuhur etmedikçe kıyamet kopmayacaktır."[1] mealindeki hadisi şeriflerin haber verdiği şekilde; hem Hrıstiyanlar ve Ehli Kitap arasında, hem de İslam dünyasında bir çok "manevi kurtarıcılar" dini tamirat adına tahribat yapmakta  ve maalesef çok sayıda taraftar bulmaktadır.Geçmişte:

75 müridiyle birlikte, Texas yakınlarındaki tesislerinde yanarak can veren David Koresh...

53 taraftarıyla Kanada'da intihar eden Luc Jouuret..

Uganda'da bine yakın müridini öldüren Jim Jones, Hrıstiyanların Mesih beklentisini istismar eden sahtekarlardan bazılarıdır.

İslam dünyasında  da Mehdi beklentisini istismar eden ve safdil ve gafil kitleleri peşinden sürükleyen, "Gerçek hizmet adamı, örnek ilim ve hikmet erbabı" olarak bilinen kişiler vardır.

"Kıyametin öncesinde hilekar (aldatıcı) seneler ve (dönemler) gelecektir.o zamanda emin insanlara (gerçek ve güvenilir din ve dava adamlarına) töhmet (şüphe ve hakaret) edilir, (ama) hain (ve hilekarlara) ise hürmet ve emniyet edilecektir.

Emin (Doğru ve değerli) kişi susturulmaya (ve yasaklanmaya) çalışılır.Yalancı (ve sahte kurtarıcılara) ise emin ( ve önemli kişi) nazarıyla bakılır."[2]

"Ehil ( ve layık) olmayanın, malik (iktidar) olması,yaramazların makama oturtulması, yararlı olanın ise saf dışı tutulması da kıyamet alametlerinden" sayılmıştır.[3]

"Benim, ümmetim için en çok korktuğum husus, (diyanet ve siyaset yönünden)sapık (ve saptırıcı) önderlerin durumudur..."[4]

"Kıyamet öncesinde, karanlık gecenin (korkulu) kesitleri gibi fitneler olacak. (Öyle ki) kişi mümin olarak sabahlayıp, kafir olarak akşama çıkacak... (ve yine) mümin olarak akşamlayıp kafir olarak sabahlayacak..."[5]

Gelecekte (düşman ve kafir) milletler, yemek çanağının başına üşüşenler misali, aleyhinizde toplanacaklar. Siz o günlerde, sayıca az değil, hatta çok bulunacaksınız. Ancak selin üzerindeki Çer-çöp gibi dağılmış (ve yabancıların güdümüne katılmış) olacaksınız.Allah düşmanlarınızın kalbinden sizin korkunuzu çıkaracak, ama sizin kalbinize "Vehen" salacak...!

Vehen nedir diye sorulduğunda ise: Dünyayı sevmek, ölümü kerih görmek (Dünya nimetlerini ahirete tercih etmek ve cihaddan vazgeçmektir)[6] mealindeki hadislerin ikaz ve işaret ettiği dönemler yaşanmaktadır.

Sahte Mehdilerin peşine takılanlar, Siyonist Yahudilerin ve Haçlı emperyalistlerinin himayesinde huzur ve hürriyet aramaktadır.Geleceğini ve güvenliğini ABD ve AB gibi malum ve mel'un oluşumların gölgesinde arayan Müslümanlar çoğalmıştır.

Halbuki: "Onların milletine uymadıkça, Yahudi ve Hrıstiyanlar Sen'den (ve Sen'in yoluna gidenlerden hiçbir dönemde ve hiçbir şekilde) kesinlikle razı olacak değillerdir"[7] ayeti:

A-Yahudi ve Hrıstiyanların  genelinde din gayreti değil, milliyetçilik ve menfaatçilik duygusunun ağır basacağını... Yani;

1-Hz.Musa'nın dinini ve Tevrat'ın prensiplerini Yahudilerin; kendi ırklarının çıkarları doğrultusunda istismar ve suistimale  kalkışacaklarına

2-Batılıların da Hz.İsa'nın dinini ve İncil'i kendi emperyalist amaçları için bir kılıf olarak kullanacaklarına ve yozlaştıracaklarına işaret buyurmaktadır.

B-Yine bu ayete göre: Herhangi bir asırda ve herhangi bir ortamda, siyonist Yahudiler ve emperyalist Hrıstiyanlar, hiçbir Müslüman'dan ve İslam'i oluşumdan asla razı olmayacak, iyiliğimize çalışmayacak, hayırlı ve yararlı işlerimize katkıda bulunmayacaktır.

C-Müslüman bilinen  herhangi bir kişiden veya İslam'i bir hizmet ve girişimden eğer, siyonist ve emperyalist merkezler memnun kalıyorsa, yardımcı oluyorsa... ABD ve AB gibi Yahudi ve Hrıstiyan oluşum ve kuruluşlar, İslamcı görülen bir partiye ve harekete destek çıkıyorsa, bunlara mutlaka şüphe ile bakılacak, hain ve zalim odakların, milliyetçi ve menfaatçi hedeflerine hizmet ve İslam'i harekete hıyanet içinde olabilecekleri hesaba katılacaktır.

Ç-Çünkü Kur'an'ın ikazı ve izahı; kesinlik ve süreklilik tarzında çok net ve açıktır. Ki Kur'an'ın özüne ve Hz.Peygamberin (s.a.v) izine bağlı İslam'i kişi ve girişimlerden katiyen ve ebediyen, Yahudi ve Hrıstiyanlar razı olmayacak ve hele bunlara yardımda asla bulunmayacaktır.

Şayet bunun aksi oluyorsa, yani siyonist ve emperyalist güçler İslam'i bir hizmet ve şahsiyete sahip çıkıyorsa, haşa, Kur'an yanılmayacağına göre: Böylesi şahsiyet ve hareketler; İslam'i gayret perdesi altında, siyonizmin amaçlarına hizmet eden münafık ve kiralık hainler konumunda olabileceklerine dair, ilahi bir töhmet altındadır.

"İnsanlar içinde, müminlere düşmanlıkta, en şiddetli ve (tehlikeli) olarak; Yahudileri ve Müşrikleri bulacaksın. İman edenlere meveddet (yardım,merhamet ve muhabbet) bakımından en yakın olarak ta; "Biz, Hrıstiyanız" diyenleri bulacaksın... Ki bunların içinde kibirlenmeyen bilginler ve rahipler vardır.[8]

Ayeti ise şu ikaz ve işaretleri  içermektedir:

1-Başka ayetlerde belirtildiği gibi, dünya malına ve zulüm saltanatına en haris ve en hain bir kesim olan siyonist ve sapkın Yahudiler ve farklı din ve düşünceden bütün mason ve müşrikler, sadece Müslümanlara değil, Hrıstiyanlar, hatta Yahudiler içindeki inanan kimselere, iyi niyet ve istikamet sahiplerine de, en şiddetli ve tehlikeli bir düşmandır.

2-Bu haris ve hain siyonist Yahudiler ileride, bütün dünyada etkin olacakları, iman ve iyilik ehline ve tüm insanlık alemine, ahlaki, ekonomik, sosyal ve siyasi yönden tehlike saçacakları bir dönem yaşanacak ve Kur'an'ın, "en şiddetli düşman" tarifine uygun, her yönden kuvvetli, dehşetli ve tahripçi bir düzen kurulacaktır.

3-Ey Resulüm, sen ve seni temsil eden ve izinde giden; bütün insanlığı kurtaracak ve kuşatacak bir adalet ve saadet medeniyetini kurmak isterken; bütün dünyaya hakimiyet kurmuş ve bu şeytani gücünden dolayı oldukça şımarmış ve kudurmuş olan ve gelip geçmiş en azametli ve en dehşetli küfür  ve zulüm saltanatı sayılan siyonizm gibi, çok şiddetli bir düşmanla uğraşmak zorunda kalacaktır.

4-Böyle bir ortamda, siyonist şeytanlara karşı, İslam ve insanlık cephesine en yakın yardım ise bazı mütedeyyin ve mütevazi Hrıstiyan ruhbanlardan, samimi ve seviyeli batılı bilginlerden ve devlet adamlarından ulaşacaktır. Ki bunlar siyonizmin haksızlık ve ahlaksızlık düzenine karşı çıkacaklardır.

Efendim, dini ve dünyevi eğitim hizmeti veren filan kişiye ve falanca kesimlere Yahudi ve Hrıstiyan ülkeler olsun, siyonist ve emperyalist çevreler olsun, destek veriyor ve kolaylık gösteriyor amma, ibadet ve istikamet sahibi gençler yetişiyor... Daha ne istiyorsunuz? Diyenlerin cevabını Hz.Peygamberimiz (S.A.V) veriyor:

"Cenabı Hak meleklerden birisine; filan şehri, ahalisinin üzerine devir (Altını üstüne getir) diye emir verince  O melek :

Ya Rabbi onların içerisinde, göz kırpacak kadar (bir süre bile) sana isyan etmeyen (ve amelleri peygamber ameline benzeyen ve gece gündüz ibadet ve hizmetle vakit geçiren) kullarından vardır?... dedi.

Cenabı Hak : Hem onları hem diğer halkı yerin dibine geçir.Çünkü, onun (gibi ibadet ve hizmet ehli bilinen çoğunun) yüzü, hiçbir zaman (İslam'a ve insanlığa yapılan hakaret ve hıyanetler karşısında) ekşimedi. (Tam tersine zalimleri destekledi ve müsamaha gösterdi.)"[9]

"Aman suizan etmeyin çarpılısınız.Çünkü gece namazı kılıyorlar! Pazartesi ve Perşembe oruç tutuyorlar!"  gibi ifadeler; zulüm ve zillet düzenine, faiz ve fuhuş sistemine destek çıkan ve hele   İslam'i ve insani girişimlere köstek olan, hiçbir kimseyi mazur ve makbul gösteremez.

Hem Kur'an'a, hem vicdana aykırı olarak; siyonizmin küfür ve zulüm saltanatına payanda olacaksın...

Irak'taki vahşet ve hakaretlerine rağmen, Amerika'yı haklı bulacak; arka çıkacaksın...

Mazlum ve masum Filistinli Müslümanların feryadına kulak tıkayacak ama, Saddam'ın bir serseri füzesi Telaviv'e düşünce, Yahudiler için göz yaşı akıtacaksın...

Başörtüsü mağdurlarına sahip çıkmayıp, AB'ye uyum yasaları çerçevesinde, eşcinselliğe izin veren ve bu ahlaksızlığı karşılıklı rıza ile yapanları kınamayı suç sayıp 1 yıl ceza öngören kanunları çıkaran ve ülkemizi İslam dünyasından ve kendi coğrafyasından koparıp AB'ye yamamaya çalışan ve ekonomik olarak IMF reçeteleriyle iflasa hazırlayan AKP gibi dış güdümlü parti ve iktidara oy verip alkış tutacaksın... Kıbrıs'ın satılmasına, Kürdistan'ın kurulmasına, Türkiye'nin parçalanmasına göz yumacaksın...

Sonra da, "gece namazı kılıyor" diye kurtulacaksın!?:..

Halbuki imanın, ihlasın ve insanlığın ölçüsü: Allah için nefret ve Allah için muhabbettir... Yani İslam'a ve insanlığa uygun kişileri ve girişimleri, sevmek ve desteklemek... Kur'an'a ve evrensel hukuk kurallarına aykırı hareket ve şahsiyetlerden ise buğz ve nefret etmek ve bunlara karşı dini ve insani bir gayret göstermektir.

Teheccüt namazı, farz değildir, vacip değildir... Terki günah değildir... Kabirde sorulacaklar içinde değildir... Kılmayanlar hesaba çekilmeyecek ve ceza görmeyecektir..

Ama elbette çok mübarek bir sünnet ve fazilettir.

Ancak böylesi özel faziletlerin gizlenmesi gerekirken, neden filan kesimin "hep gece namazı kıldığı" reklam edilmektedir?

Bu fazilet gösterisi altında hangi "farziyet"lerin terkine cevaz verilmektedir?

Elbette bize düşen yargılamak değil, uyarmaktır. Ancak "hüsn-ü zan" perdesi altında kalpazanlara da kapılmamalıdır. Unutmayalım: herkesten önce Allah'a ve Resulüllah'a  hüsn-ü zan etmemiz, farzdır. Bunun gereği de, Kur'an ve sünnet ölçülerini mihenk taşı bilmek ve uygulamaktır. Kişileri ve klikleri Kur'an'a göre değil de, Kur'anı kişilere göre yorumlamak, maalesef en büyük kaybımız ve itikadi ayıbımızdır!

Hz. Ali'nin dediği gibi: "Asla hilekar olmamalıyız... Anacak, hilekarları da mutlaka tanımalıyız.."

Bizim iyi niyetimizi, teslimiyetimizi ve bazı zafiyetimizi istismar ederek... Bizlere ve yakın çevremize, bazı dünyevi kolaylıklar ve manevi rahatlıklar sağlayıp sonra da zalim ve hain güçlerin peşinden sürükleyen kimselere kanmamalıyız!

Halbuki, imani ve insani değer ve derece terazisi Kur'an'dır.Ve Allah şöyle buyurmaktadır:

"Müminlerden (Hakkın hakimiyetini ve dinsizlik düzeninin helakini samimiyetle istemek şartıyla) bir özürü olmaksızın  (evinde ve işyerinde, ibadet, ticaret ve diğer dini gayretler için)durup oturanlarla, Allah yolunda, (Adalet nizamı kurulsun diye) mallarıyla ve canlarıyla cihat edenler, asla eşit değildir.

Malları ve canları ile (Ülkesinde ve  yeryüzünde Hak hakim olsun diye Allah yolunda Cehdü gayret edenler, yerinde oturanlara nazaran derece bakımından çok  daha üstün kılınmıştır"[10]

Fazilet ölçüsü olarak, farz olan ve 6 Milyar insanın kul hakkı sayılan "Cihat yapmayı" değil de, sünnet olan ve şahsi sevap kazandıran gece namazı kılmayı göstermek, hangi kaynağa ve mantığa dayanmaktadır?

Hem, Allah rızası için, her türlü önyargıdan ve saplantıdan uzak, insaf, izan ve vicdan ile  cevap verelim:

Bazı kimselerin dini ve dünyevi eğitim hizmetlerine, Yahudi ve Hrıstiyan ülkeler, zalim ve hain cepheler, acaba; bu tür hayırlı ve yararlı hizmetlere hayran oldukları için mi;

Yoksa, sömürme ve sindirme üzerine kurdukları dinsiz dünya düzenine uyumlu ve ılımlı (layt) Müslüman tipi hazırladıkları için mi, destek çıkmakta ve kolaylık sağlamaktadır?!..

Ama, umuyoruz, çok yakında hakikat devrimi gerçekleşecek, herkesin iç yüzü ortaya dökülecek, safiyet ve samimiyetle böylesi hareketlere katılan ve  katkıda bulunan  bütün kardeşlerimiz durumu fark edecek ve İslam Davasının sadık bekçileri ve hizmetçileri olacaklardır.

Çünkü iyi niyetle, Allah'ın rızasını ve ahiret hayatını amaç edinerek... Ama bilmeden ve gafletle yanlış yola koyulanları... Ve arkası karanlık bir oluşuma katılanları, Cenabı Hak hidayet ve inayetiyle sonunda uyandıracak ve gerçeğe ulaştıracaktır.

Unutmayalım ki: Allah kullarına kesinlikle haksızlık yapmayandır.Ve samimiyetle hakkı arayanları yalnız ve yardımsız bırakmayandır.

Ve Rabbimiz, bizlerin sözlerimize değil özlerimize... Görüntü ve gayretlerimizden ziyade gaye ve niyetlerimize bakacaktır.

"İsrailoğullarından inkar edenlere  Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle lanet edilmiştir. Bu (hidayetlerinin kararması ve lanete uğramaları, ilahi hükümlere) isyan etmeleri ve haddi aşıp (İslam'i ölçüleri değiştirmeleri) sebebiyledir.

Ki, yapmakta oldukları münker (çirkin) işlerden birbirlerini sakındırmıyor (haksızlık ve ahlaksızlıklara göz yumuyor ve kılıf uyduruyorlardı.) Bu ne kötü bir davranıştı..

(Bir de) onlardan çoğunun, küfre (ve zulme) sapanlara dostluk kurduklarını görürsün..."[11] ayetlerini tekrar tekrar okumalı ve  itikadımızı ve hayatımızı bu Kur'an'i ikazlara uygun yeniden ayarlamalıdır.

Sadece şahsi ibadetlerde  değil, siyaset ve devlet işlerinde de haktan ve hayırdan taraf olmalıdır. Kurtuluşumuz bununla alakalıdır.

"O (müminler)ki, eğer yeryüzünde kendilerine iktidar imkanı verirsek; namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler, iyiliği emreder (yürütürler), kötülüğü yasaklayıp önlerler"[12] ayetini, Hindistan ulemasından, İslam Cemaatı Telif ve Tasnif komisyonu Başkan Vekili Seyyid Celalüddin El-Amra şöyle yorumlanmaktadır:

"Müminlerin namazı amacına ve anlamına uygun kılabilmeleri, zekat vergisini adil bir biçimde toplayıp harcaya bilmeleri, marufu yani İslam'a  ve insanlığa uygun olan hükümleri uygulayabilmeleri ve yine Münkeri; yani tüm kötülükleri önleyebilmeleri, ancak siyasi iktidarın ve devlet imkanlarının ellerinde olmasına bağlıdır. Ayeti kerimede bu gibi hizmet ve ibadetlerin, "kendilerine iktidar verirsek" şartından sonra sıralanması bu gerçeği ortaya koymaktadır."[13]

Çünkü Üstat Bediüzzaman Hz.lerinin "Batı (alemi) Fen ve Sanayi silahı ile bizi istibdad-ı manevi (baskı ve esaret ) altında eziyor.Onlara karşı maddi terakki ve sanayileşmek şarttır.[14]

"İ'lla'yı Kelimetullah şu zamanda  maddeten terakkiye mütevakkıftır.(Ekonomik yönden kalkınmaya bağlıdır.")[15] diye haber verdiği ağır sanayi ve ekonomik kalkınma hamlesini başlatan Milli siyasetin hangisi olduğunu görmemek için, insanın ya aklının veya vicdan ayarının bozuk olması gerekir.

Risale-i Nur'larda "Nevi beşeri (insanlık alemini) umumi felaketlere sürükleyen ve Bolşevikliğe (komünistliğe ve anarşistliğe) sevk edip, terakkiyatı  ve asayişi (çok yönden kalkınmayı ve genel huzuru) mahveden (her türlü haksızlık ve ahlaksızlığın) kökünü kesecek iki şeydir:

a-Vucubu zekat

b-Hurmet-i Riba, diye anlatılan gerçeği:

1-Sermaye ve üretimden alınacak tek cins vergi (zekat) uygulaması

2-Ve faizin her türlüsünün kaldırılacağı Adil ekonomik düzen programları ile ortaya çıkan  Mili hizmet ve hareket hangisidir?[16]

İzan ve insafla düşünüp karar verelim:

Bediüzzaman'ın (RA) "İnşallah ileride Cemahir-i Müttefika-i Amerika gibi, Cemahir-i Müttefika-i İslami'ye de meydana gelecektir."[17] diye işaret ve beşaret ettiği İslam Birleşmiş Milletleri, İslam Ortak Pazarı gibi dayanışma unsurlarını savunan, İslam'ın birlik ve beraberlik şartlarını hazırlayan ve bu yüzden bütün masonik ve münafık çevrelerce hucüma uğrayan Milli girişim hangisidir?

İşte bunun gibi, kesinlik derecesine ulaşan pek çok işaret gösteriyor ki Üstat Bediüzzaman Hz.lerin "ileride geniş dairede  ve siyaset aleminde gelecek mesudane vaziyetler..." diye  müjdelediği ve O mutlu ve mes'ut  gelişmelere zemin hazırlamakla görevli olduklarını söylediği hareket; acaba hangisidir?[18]

Tarih boyunca ehli kitabın ve dindar grupların yakasını bırakmayan "haset, inat ve taassub" damarı terk edilip, izan ve insaf ölçüleriyle dikkat edilse, bizim söylediklerimizin ne kadar haklı olduğu görülecektir.

Bu konuyu Üstadımızın çok önemli bir tespit ve teşhisiyle açıklayalım:

"Hiçbir fasık (günahkar) yoktur ki, salih olmasını (kötülükten kurtulmasını) temenni etmesin. Ve amirini ve reisini (yöneticilerini ve hükümet yetkililerini) mütedeyyin (dindar ve dürüst) görmek istemesin. (Kalbinde imanı bulundukça, fasık bile olsa, herkes bunları mutlaka arzu eder) İlla ki, eliyazubillah, irtidat ile vicdanı tefessüh edip, yani (ancak Allah korusun, gizli bir dinsizlikle vicdanı bozulmuş olup) yılan gibi başkalarını zehirlemekten zevk alan (birileri ancak içkiyi, kumarı, faizi  ve fuhşu yaygınlaştıran zalim zihniyetleri ve hain şahsiyetleri idareci seçip, milyonlarca insanımızın ekonomik ve ahlaki yönden sefalete sürüklenmesine  razı olabilir)[19]

Hz.Üstad'ın bu mükemmel izah ve ikazlarına rağmen, tek parti diktatörlüğüne ve zulüm ve dinsizliğe alet edilen siyaset için kullandığı "Euzu billahimineşşeytani ve vessiyaset-yani şeytandan ve şeytani siyaset anlayışından Allah'a sığınırım" sözünü kendisine perde edinip, sürekli zalim ve hain siyasilere ve batıl partilere taşeronluk yapan, ama fırsat buldukça Milli siyasete darbe vuran manevi marazlı kimselerin, en çok sığındıkları ve kendilerini savunmaya çalıştıkları şey:

"Dış güçler ve masonik çevreler ve onların partileri çok kuvvetlidir.Müslümanlar zayıf ve çaresizdir. Öyle ise ayaklarımız üstünde duruncaya kadar Onların himayesine girmemiz gerekir!?"

Bu anlayış ve davranışın, manevi ve ahlaki bir marazdan ve İslam Davasına duyulan gizli bir garazdan kaynaklandığını, Kur'an şöyle bildirmektedir:

"Ey İman edenler! Yahudi ve Hrıstiyanlar'ı (ve onların kurduğu teşkilatları) kendinize dost (zannedip sakın örnek ve önder) edinmeyin. Onlar (sizin değil) birbirlerinin dostu ve destekleyicisidir. Artık sizden her kim onları dost edinir (İslam'i hareket ve girişimleri bırakıp onların peşine gider)se kuşkusuz, O da onlardandır.

İşte kalplerinde maraz (ve münafıklık hastalığı) olanları görürsünüz ki: Devranın (ve düşman odaklarının) aleyhimize dönmesinden ve bize zarar vermesinden korkuyoruz" derler (ve kudret ve kuvvet sahibi olarak  Allah'ı değil de, Yahudi ve Hrıstiyan'ları görüp, peşlerine ) giderler:

Oysa umulur ki Allah kendi katından bir fetih ve bir emir getirecek ve (manevi marazları yüzünden, şeytani güçlere sığınanları) içlerinde gizledikleri (makam ve menfaat için hıyanet) düşüncesinden dolayı pişman ve perişan edecektir"[20]

"Hoşgörü, diyalog" gibi Kur'an'da karşılığı olmayan, dışı yaldızlı içi çuvaldızlı uyduruk kavramların arkasına sığınan bu marazlı ve karanlık maksatlı girişim ve gelişmeleri çok dikkatli izlememiz gerekir.

Değerli arştırmacı- yazar Aytunç Altındal'ın belgelere dayanarak açıkladığı gibi:

Dünya siyonizminin ve küresel emperyalizmin güdümündeki Avrupa Birliği, bütün dinleri kendi amaçlarına hizmet eder hale getirmek üzere Mart.1980 tarihinde, Avrupa Birliği Din Adamları Komisyonu (COMECE) kuruyor.

Bu teşkilat, 2.Vatikan konsilinde  alınan kararlar çerçevesinde, bütün dinlerle bir "diyalog" başlatıyor. Ve bu meyanda bir "İslam Çalışma Grubu" oluşturuyor.

Bu ekip "nasıl bir İslamiyet işimize gelir ve bu diyalog çalışması hangi Müslüman şahsiyetle yürütülebilir?" sorularının uygun cevaplarını ve muhataplarını ayarlıyor..

"Müslüman Türkiye'yi içimize sokmayalım, ama başka oluşumlara kaymasın diye kendi haline de bırakmayıp oyalayalım..

Gümrük Birliği ve IMF reçeteleriyle ekonomisini kontrol ettiğimiz Türkiye'deki İslam'i gelişmeleri de bu "Dinler arası diyalog" çerçevesinde kontrolümüze alalım... İslam ülkeleriyle diyalog ve dayanışmasına engel olalım" diye karar alınıyor.

Vatikan'ın ilmihal kitabı sayılan "Kateşizm" denen 800 sayfalık eserde İslamiyet'ten sadece bir cümle ile bahsediliyor: "Müslümanlar da, İsa'nın kurtarıcılığına muhtaç olan ve bu plan içerisinde yer alan insanlardır"

Özetle, "Dinler arası diyalog" diye: Resmen olmasa da, fikren ve fiilen protestanlaşmış... Hakimiyet ve medeniyet hedef ve heyecanından sıyrılmış... Mevcut ve merdud dünya düzenine dindarlık rolü oynamaktan başka amacı kalmamış, teslimiyetçi Müslüman tipi oluşturulmaya  çalışılıyor...[21]

Öyle ya, hırsız, arsız, uyumsuz, huzursuz, serkeş ve sarhoş kimselerden ise; namazlı, niyazlı, çalışkan ve itaatli köleler, dış güçler ve işbirlikçi hükümetlerce elbette daha tercih edilir bir durumdadır.

Hatta, Vatikan'la İsrail 30.Aralık.1993'te  tarihi bir anlaşma imzalayarak "Dinler arası Diyalog'u"resmen başlatmışlardır...[22]

Bu arada, Papalık çağrısına uyarak Belçika ve Almanya'da oluşturulan "Diyalog Grupları" Eylül 1995'ten itibaren "PKK diyalog istiyor.Türkiye diyalogdan kaçıyor" propagandalarını yapmaya ve PKK'yı dağdan indirip siyasallaştırmaya ve meşrulaştırmaya başlamışlardır"[23]

Vatikan Devlet Başkanı Papa'nın ve diğer kardinal ve papazlarının...

Ve yine ABD'li siyonist Hahamların, Beyaz Saray ve Pentagon kurmaylarının bu "Dinler arası diyalog" demagojisinde Türkiye'den muhatap aldıkları kişinin, hiçbir resmi sıfatı ve statüsü olmaması ve bu temsil gücünü kimden aldığının sorulmaması da, bu olayın üzerinde kafa yorulması gereken, diğer karanlık bir  tarafıdır.

Hem diyalog,Karşılıklı eşit şartlarla ve samimi amaçlarla yapılırsa faydalı olabilir. Ama şimdi soralım:

1-Biz Müslümanlar Hz.Musa'yı ve Hz.İsa'yı Hak Peygamber olarak tanırız.

Ama Yahudi ve Hrıstiyanlar, Efendimiz Hz.Muhammet'e Hak Peygamber olarak inanıyor mu?

2-Bizler Tevrat ve İncil'in aslını, hak kitap kabul ediyor ve saygı gösteriyoruz.

Yahudi ve Hrıstiyanlar da, Kur'an'ı Kutsal Kitap olarak kabul ediyor mu?

3-Tarihi ve tarafsız bütün kaynakların ve araştırmacıların ittifakıyla, Müslümanlığın Kitabı olan Kur'an aslını aynen korumaktadır.Asla bozulmamıştır.

Ama Tevrat ve İncil'in büyük ölçüde bozulduğu ve sonradan uydurulduğu, ortadadır.

4-Papalık, bütün Hrıstiyan ülkelerin ortak ve resmi temsilcisidir ve devlet statüsündedir.İsrail ise zaten, fikren ve fiilen Kabala Şeriatı uygulayan bir haham devletidir. Üstelik Yahudi ve Hrıstiyanlar İslam'a karşı çok ciddi bir işbirliği içindedir.

Peki diyalog diye, bunlarla masaya oturan, kişileri:

a-Dünya Müslümanları ortak temsilci olarak seçmiş ve kabul etmiş midir?

b-Müslüman devletler bunlara resmi bir destek vermiş midir?

c-Yoksa bu Müslüman diyalogcular, Yahudi ve Hrıstiyanlarca tesbit edilmiş birer figürandan mı ibarettir?

Bu konuda,14.Şubat.2004.Milli Gazete'de Muhterem Mehmed Şevket Eygi Beyefendi'nin: "Diyalog Dolapları" yazısı oldukça önemli sorular ve cevaplar içermektedir.

Bu arada, bazı konuların daha iyi anlaşılması ve kafalara takılan soruların cevaplanması için  şu hususu da açıklamakta fayda vardır.

İman; Sadece, yaratılış gerçeklerini bilmek ve bazı ibadet ve hizmetleri yerine getirmek değildir.

Küfür de; iman esaslarını inkar etmekten ibaret değildir.

Bizlerin görmeden gaybi iman ettiğimiz şeylerin ve yerlerin varlığını şeytan bizzat oralarda milyonlar sene yaşadığı, çok büyük hizmet ve ibadetler yaptığı için bilmektedir ve ne Allah'ı ne de bunları inkar etmemiştir.

Ama yine de kafirdir.Çünkü Allah'ın hükmüne, takdirine ve taksimine itiraz ve isyan etmiştir. Tercihini Rabbinden değil, nefsinden taraf göstermiştir. Kibir, haset ve enaniyetine yenilmiştir.

Bu nedenle, filan kişi şu kadar çok bilgilidir. Şöyle ibadet ve hizmet ehlidir. Öyle ise, asla Rahmani cepheyi bırakıp Şeytani cepheye yanaşması ve yaranması mümkün değildir... gibi iddialar geçersizdir ve İblis örneği önümüzdedir.

Üstad Bediüzzaman Hz.lerinin Arapça olarak ve Kafkas savunmasında cihat esnasında telif ettiği, sonra kardeşi Abdülmecit Efendinin yine Üstad'ın nezaretinde Türkçe'ye çevirdiği çok kıymetli bir tefsir mukaddimesi olan İşarat-ul İ'caz adlı eserinde ve Bakara Süresi 6.ayetinin tefsirinde şunları söylemektedir:

"Küfür iki kısımdır:

1-Bir kısmı bilmediği için inkar eder. (Yani ailesinden, çevresinden, eğitim sisteminden, yaratılış gayesini ve İslam gerçeğini hiç duymamış ve haberdar olmamış kimselerin, bu cehaletinden kaynaklanan küfür şeklidir. Ve küfrün en az tehlikeli olanıdır.

2-(Küfrün) İkincisi, bildiği halde inkar eder.

Bu da birkaç şubedir:

a-Birincisi, Bilir, lakin kabul etmez.(Yani imani ve İslam'i gerçekleri duyup, okuyup öğrenmiştir. Ancak işine gelmediği ve nefsi istemediği için, bile bile inkar eder. Küfürde kalır)

b-İkincisi; Yakini var, lakin itikadı yoktur. (Yani imani konuları kesinlikle bilir. Akli ve nakli delilleri öğrenir ve akıl erdirir. Ancak kalben tasdiki ve teslimiyeti olmadığından küfürde kalır)

c-Üçüncüsü; Tasdiki var, lakin vicdanı iz'anı yoktur.

(Yani, zahiren kabul ve tasdik eder.Kalben İtikadı da vardır. Ama imana ve İslam'a fıtri kabiliyeti bulunmadığından ruhi basiret ve feraseti, vicdani idrak ve itaati kaybolduğundan, hidayeti kararır ve küfürde kalır)[24]

Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, sadece bilmek ve zahiren muttaki ve muhterem görünmek asla yeterli değildir.

Bu imani bilgiler, eğer kalplere sinmemiş, ruhlara yerleşmemiş ve karakter haline gelmemiş ise... Ve özellikle, tarafgirlik ve tercihini, Rahmani cepheden değil, Şeytani cepheden yana göstermişse... Kısaca Dünyası için Ahiretini terk ve telef etmişse... Küfür kapısından içeri girmiş demektir.

Bu "sahte Mehdilik, yalancı Mesihlik, ehliyetsiz mürşitlik" gibi görünürde evliyalık, gerçekte eşkiyalık olan durumlar dışında; bir de kasıtlı ve hesaplı münafıklar vardır.Kur'an da, Fatiha'dan sonra , Bakara Süresi, Şu üç türlü insanı tanıtarak başlamaktadır:

a-İlk 5 ayet Müminleri tanıtmaktadır

b-2 ayet kafiri anlatmaktadır

c-Sonra 15 ayet ise, münafıkların özelliklerini hatırlatıp bizleri uyarmaktadır.

Bu tür münafıkların en tehlikeli ve tahripçi olanları, her asırdaki en haklı ve  en hayırlı hareketin en üst merkezine sızmaktadırlar.

Zahiren çok dindar ve sağlam bir dava kurmayı gibi davranmakta, suret-i Hak'tan görünerek, hıyanet ve hakaret kusmaktadırlar.

Bu asırda, siyonist Yahudilerden, Hrıstiyan emperyalistlere, Masonluk merkezlerinden Moon'cu tarikatlere bütün küfür ve kötülük cephesi, hangi hareket ve şahsiyetin karşısında ittifak ediyorsa, işte en haklı ve hayırlı olan orasıdır.

Ve işte en azılı münafıklar O hareketin içinde ve O şahsiyetin çevresinde aranmalıdır.

Böylesi lider ve ender şahsiyetler ise, çevresindeki bu münafıkları elbette bilmekte, ancak onları dahi kontrol altında tutarak, bazı hizmet ve meziyetlerinden yararlanmayı ve en sonunda bunları çürütüp İnkılap fidanları için gübre olarak kullanmayı başarmaktadır.

Bu tür teşkilat içi münafıkların piri; Yemenli  bir Yahudi alimiyken sözde Müslüman olan, Kur'an ve Hadis bilgisi... Takva  ve Teslimiyet gösterisi... İbadet ve riyazet hevesi ile bir çok Sahabeyi bile etkileyen ve birbirlerine  düşüren ve İslam Davasına Bizans ve İran gibi dönemin Süper Güçlerinin bile başaramadığı zararları veren, meşhur İbn-i Sebe sahtekarıdır.[25]

 

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Tirmizi Fiten:43 ayrıca Ebu Davut, Melahim:16

[2] İbni Asakir.Geleceğin Tarihi.C.1.sh:40

[3] Naim Bin Hammad.Geleceğin Tarihi.C.1. sh:41

[4] Sünen-i Ebi Davut-Müslim, Tirmizi ve İbn-i Mace, Kitabul Fiten

[5] Tirmizi, İbn_i Mace Fitne Bölümü

[6] Sünen-i Ebi Davud.Kitabul Melahim.No:4297

[7] Bakara:120

[8] Maide:82

[9] Tebarani-Beyhaki , İmam Gazali-İhya. Emri bil maruf bölümü.

[10] Nisa:95

[11] Maide78-80

[12] Hac:41

[13] Bak:Maruf ve Münker Türkçesi:Mehmet İslamoğlu. Bergkamen -Almanya. Sh:146-147

[14] Hutbe-i Şamiye

[15] Münazarat:30

[16] İşaratül'icaz sh:48

[17] Hutbe-i Şamiye

[18] Kastamonu Lahikası, Sh:20

[19] Lemalar:122

[20] Maide:52

[21] A. Altındal Vatikan ve Tapınak Şovalyeleri Yeni Avrasya Yayınları 4.Baskı.Sh:183-186

[22] a.g.e  Sh:115

[23] a.g.e Sh.119

[24] İşarat-ul İ'caz.Otağ Matbaası.1975.İST.Sh:73

[25] İslam Tarihi.Hayati Ülkü.Sh:348.Çile Yayınevi 1979 İST

Bu haber 9711 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit




Reddiyeler

İmam Azam Hazretlerinin Hz. Osman Düşmanını Mağlup Edişi

İmam Azam Hazretlerinin Hz. Osman Düşmanını Mağlup Edişi İmam Azam Hazretlerinin Hz. Osman Düşmanını Mağlup Edişi.. Özellikle İran ve şii hayranlarına itfah olunur..

Gençlere Örnek Gösterilen Bir SAPIK GÖRÜŞLÜ: Ali Şeriati !

Gençlere Örnek Gösterilen Bir SAPIK GÖRÜŞLÜ: Ali Şeriati ! Gençlere Örnek Gösterilen Bir SAPIK GÖRÜŞLÜ: Ali Şeriati !

(c) 2008 - 2015 Sizde Ümmeti Muhammed yararına hayırlı küçük bir iş yapmak istiyorsanız yazıları sevdiklerinize ulaştırabilirsiniz! Gayret, samimiyet ve aşk bizden tevfik Allah'tan! (cc) Sitemizden alınan yazı ve dosyalar, ticari amaç gütmeksizin, değişik istemediğimiz amaç ve çıkarlar uğruna kullanmaksızın, yazar ve site ismimiz kaynak gösterilmek şartıyla yayınlanabilir! Aksi halinde tüm yasal haklarımızı gizli tutmaktayız!
RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Alt Yapy: MyDesign - Dizayn ve Hosting: Ri-Mer Bili?im