HATIRA... (Yıllar evvel yolda aldığım ders...)
Bu hatırayı yıllar evvel bir vakıftan çıkıp Küçükçekmece-Florya yolundan başka bir vakfa giderken arabanın arka tarafında kendisinden dinlemiştim. Başbakanlık danışmanlığı dâhil, stratejik konularda son derece namuslu hizmet eden bir devlet adamı idi. Birçok mesajı mizacına uygun olarak bizim gibi yeni yetme heyecanlı ve atak gençleri çokça dinleyip kısaca örneklendirerek verirdi. Tam bir ak saçlıydı!
Bugün de her şart ve şerait altında hizipleşmeden “devlet adamı aklı ve basiretiyle” topluma hizmet eden bazı arkadaşlarla birlikte, kendisine münhasır tecrübelerinden yıllarca istifa ettik. Özellikle meziyetlerini bilip önünü keseceklerdir, bunlar üçüncü gözü olan adamlardan çekinirler deyip dışavurumumu istemese de “metafizik dünya” ile bağlantılarımızı bildiği için bizlere güvenerek yaşadığı olağanüstü halleri de paylaştı…
Biz ona Kemal amca derdik. Kemal amcanın anlattığı hepimizin “adam olma formülü” olması gereken bir hatıra olduğu için hafızamda kaldığı kadarıyla değerli okurlarımla paylaşıyorum:
- “Bir gün Anadolu yollarında özel bir çalışma için Prof. Dr. Hikmet Tanyu ve birkaç kişi yolculuk yapıyoruz. Özel bir görev olmasının yanında dağda izde yol aldığımız için son derece tedbirliyiz. Her yerde durmuyor, herkesle de diyaloga girmiyoruz. Yolumuz iki köy arasına sapa bir yere düştü. Baktık yolumuzun önünde son derece ihtiyar bir zat yürüyor. Haleti, cazibesi özellikle dikkatimiz celbetti. Canım bu kadar da tedbire gerek yok bunca yaşlı adamdan da bir “hinoğlu” çıkmaz arabaya alalım da gideceği yere bırakalım, belli ki önümüzdeki köye gidiyorduk dedik. Arabaya alıp yolculuk yaparken, bir anda bastonunu umursamaz bir rahatlıkla Hikmet Tanyu hocanın omzuna vurarak;
- “Evlat herhalde sizler devlet ricalindensiniz?..” dedi.
Hepimiz sivil ve rahat giyimli olup devlet ricali havası verecek bir kılık kıyafette olmadığımız gibi tavırda da değildik.
- “Hayrola amca nereden çıkardınız? “dediğimizde,
- “Orasını bırakın biz bilelim, lakin siz “o dışkıyı” yiyenlerden misiniz yemeyenlerden misiniz? “ dedi.
Merakla ve şaşkınlıkla,
-“ Hayrola, ne dışkısı amca” dedik..
Bakın evlat padişahın biri (ki kendisi bana bu padişahın ismini söyledi, padişah üzerinden gereksiz muhabbetlerle yaşanan olayda verilen mesaj ketmedilmesin diye paylaşmıyorum/Hakan Yılmaz ÇEBİ.) devletin başına geçince uzun yıllar babasının kadrosunu incelemiş ince eleyip sık dokumak için bir yoklama çekerek onları “kendi halleriyle yüzleştirmek” istemişti. Bu yüzden de bir tepsi ortasına basbayağı “insan dışkısı” yerleştirmiş etrafına da biraz fındık fıstık serpiştirerek; vezirlere, lalalara, kazaskere (kadı-asker), şeyhülislam’a kısacası tüm rical-i devlete servis yaptırmıştı. Dalkavuklar her zaman olduğu gibi makam-mal-şöhret, itibar ve nüfuz vb. Yani işin dünyevi ihtiraslarla kuşatılmış kısmını düşündüklerinden hemen bir parmak alarak;
- “Aman efendim bu ne güzel tatlı “deyip kenara çekildiler.
Padişah sahte bir memnuniyetle, “sizler kenara çekilin” dedi. Bazıları parmaklarına aldılar ama bir türlü ağızlarına getiremediler. Neredeyse kusacaklardı..
Çok az birkaç kişi de çıkıp,
- “Padişahım bize bunun şeriatta-hukuk ve nizamda yerini gösterin varalım yiyelim. Padişah’ın şeriata mugayir emrine icabet nerede yazılmış…” deyince huzurda buz gibi bir hava esti. “Eyvah kelleleri gidecek “deyip kakayı parmaklayanlar fısıldaştılar…
Padişah testi ve devlet ricalinin kendi halleriyle yüzleşme sahnesini nihayet bitirmişti. Ortalarına kadar ağır ağır yürüdü ve kararlı bir bakışla;
- “ Şu işin hakkını hukukunu sormayanlar var ya; bunlar, yarın devlete-millete-hizmete zulmetsem ikballeri uğruna yine alkış tutarlar. Benim ve kendilerinin helakini düşünmezler. Devlet, bunlarla ebed müddet ayakta kalamaz, tiz bunları halledin…”
Dedikte sonra bu defa, kakayı parmağına alıp ancak ağzına bir türlü getiremeyenlere dönerek:
- “Bunları da gözümün görmeyeceği, suya sabuna dokunamayacakları nüfussuz işlere sürün. Bana kararlı ve yürekli emanetçiler lazım” der.
Bu defa “kaka’nın hesabını Hakça soranlara dönerek: Padişaha dahi Allah’ın hükümleri, adaleti adına usulünce hesap soranlara ise sevgiyle sarılıp,
“Allah hizmetinizi mübarek etsin. Mezara kadar doğruluktan, sırat-ı müstakimden ayırmasın” diyerek, “Osmanlı” tabirinin nice şerefli manaya geldiği; Osmanlı hanımı ve beyleriyle çalışmaya başlar.
Yolda arabaya aldığımız yaşlı amca; yaşanmış mı yaşanmamış mı karar veremediğimiz bu hikâyeyi anlattıktan sonra bize döndü ve “EVET EVLATLARIM, ŞİMDİ SİZ BU KAKAYI YİYENLERDEN MİSİNİZ, YEMEYENLERDEN MİSİNİZ?.. VARIN SİZ KARAR VERİN!” deyip sonra da arabayı şoföre durduktan sonra şaşkın ve hayranlık dolu bakışlarımız arasında bir rüya gibi arabadan inip gitti.
Kemal amcanın anlattığı bu hikâyeyi yıllarca içimde tuttum.
Her devlet-millet-hizmet olayında şahsıma gelen teklifleri de bu kıssayla karşıladım. Baktım ki pek çoğunun geldiği gibi kaçışı bir oldu. Lakin bu toprakların “KUTSİ BİR DERİN DEVLETİ” var: ÇARIKLI ERKAN-I HARP…
“GALİB’UL MUTLAK” var, sıkıntı yok!
NOT: Kaynak ve isim belirtilerek her yerde istifade edilebilir! Yazıda ismi geçen Prof.Dr. Hikmet Tanyu hakkında bilgi için:http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/781/10038.pdf
HAKAN YILMAZ ÇEBİ /HALK BİLİMCİ-YAZAR
• KAYNAK: Yayına hazırlanan,” YAKAZA ADAMLARI” kitabından.
• www.hakanyilmazcebi.com
• www.hakanyilmazcebi.org
• www.toplumuaydinlatmahareketi.com
• İLETİŞİM: haycebim@gmail.com
Bu haber 7803 defa okunmuştur.