Şeytan evvela şüpheyi kalbe atar. Eğer kalb şüpheyi kabul etmezse, şüpheden sövme ve küfretmeye döner. Hayale karşı, sövmeye benzeyen pis hatıraları ve edebe zıt çirkin halleri tasvir eder. Kalbe “eyvah” dedirtir, kişiyi ümitsizliğe düşürür.
Vesveseli adam zanneder ki; kalbi, Allaha karşı edepsizlikte bulunuyor. Bu durumdan müthiş bir heyecan ve sıkıntı hisseder, ve bundan kurtulmak için; Allahı düşünmemek, O’nun huzurundan kaçmak ve gaflete dalmak ister. Şeytanın bu vesvesesine mağlup olan kişilerden şu gibi sözleri işitmişsinizdir: “Kalbim, Allaha ve diğer iman hakikatlerine küfrediyor, onun bu sövmesini susturmaya çalışıyorum ama susturamıyorum. Susturmaya çalıştıkça, kalbim daha yüksek bir seda ile bağırmaya başlıyor…”
Bu vesvesenin ve yaranın merhemi şudur; Bilmeliyiz ki kalbimizden geldiğini zannettiğimiz o çirkin sözler, kalbimize ait değildir. Kalbimizin sözleri olmadığına delil ise; kalbimizin, o sözlerden müteessir olması ve üzüntü duymasıdır.
Eğer o çirkin sözler, kalbimizin sözleri olsaydı, kalb asla üzülmeyecek ve titremeyecekti. Zira kişi, kendi iradesiyle söylediği sözlerden dolayı üzüntü duymaz. Hem o sözlerin, kalbimizin sözleri olmadığına başka bir delil de; susturmaya çalıştığımız halde, susturamayışımızdır. Eğer o sözler bize ait olsaydı, susturmak istediğimizde susardı. Zira konuşan kişi, ne zaman susmak isterse, o zaman susabilir.
Öyleyse, acaba bu sözler kime aittir?
Bu sözler şeytandan gelir ve lümme-i şeytaniyeye aittir.
Lümme-i şeytaniye; kalbin üzerindeki şeytanın noktası ve karargahıdır. Kalpte iki nokta vardır. Bu noktalardan bir tanesi meleğe ait olup, o noktadan insana iyi işlerin ilhamı gelir. Diğer nokta ise; şeytana ait olup, o noktadan da vesveseler, sövmeler ve günahların teşviki gelir. İşte şeytan bu nokta da konuşmaktadır. Bu nokta, kalbe yakın olduğu için, lümme-i şeytaniyenin varlığını bilmeyenler, şeytanın bu çirkin sözlerini kendi kalplerine mal eder, şeytanın sözlerini, kendi kalplerinin sözü zannederler.
Şeytanın bu vesvesede ki amacı; Bu çirkin sözleri zararlı zannettirmekle, kalben üzülmesini sağlamak ve kişiyi ümitsizliğe düşürmektir. Zaten vesvesenin zararı; kişinin zarar gördüğünü zannetmesidir. Zira bu durumda şeytanın işini, kendi kalbine mal eder, şeytanın sözünü, kalpten zanneder ve zarara düşer. Zaten şeytanın istediği de odur; Zira kişi ümitsizliğe düşünce, bocalayacak, sıkıntılar içinde kalacak, netice de ibadet ve tefekkür vazifesini hakkıyla yapamayacaktır. Hatta bırakın hakkıyla yapmayı, Allahın huzurundan kaçarak, Allahı düşünmemekle rahatlamaya çalışacaktır.
O halde buraya kadar anlattıklarımızdan şunları öğrendik:
1- İnsanın kalbinden geldiğini zannettiği küfür ve çirkin sözler kalbe ait değildir.
2- Bu sözler, lümme-i şeytaniyeden gelen, şeytana ait sözlerdir. Onun fısıldaması ve vesveseleridir.
3- Bu sözlerin kalbe ait olmadığının ve şeytana ait olduğunun delili: kalbin bu sözlerden dolayı üzülmesi ve sesi susturmaya çalıştığı halde susturamamasıdır. Zira sözler onun kalbine ait olsaydı, bundan müteessir olmayacak ve susturabilecekti.
4- Şeytanın bu vesvesedeki amacı; kişiyi, telaş, sıkıntı ve ümitsizlik içinde boğarak Allahtan uzaklaştırmaktır.
5- Bu vesvesedeki zarar: kişinin zarar gördüğünü ve kalbinin bozulduğunu zan etmesidir. Bu zannı kim hissederse, şeytan onu kandırmış demektir.
Demek bu vesvesede şeytana mağlup olmamak için yapılacak tek iş; Bu sözlerin şeytanın sözü olduğunu bilmek, bu konuşmalara karşı gülüp geçmek ve onlardan kurtulmaya çalışmamaktır.
- Asla şeytanın sözlerini, kalbimize mal etmeyeceğiz.
- Asla kalbimizin bozulduğunu düşünmeyeceğiz.
- Ve asla o çirkin sözleri sahiplenmeyeceğiz.
- Zaten bunu yaptığınızda artık şeytanın bu sözlerini işitmemeye başlayacaksınız.
Bu haber 5489 defa okunmuştur.